Müslüman Düşüncesi

Çağdaş Dönem - Sembol Şahsiyetler

MALCOLM X:
‘DİPTEN ZİRVEYE’ YÜKSELMİŞ BİR MÜCADELE ADAMI
(1925-1965)

Kısa Hayat Hikâyesi

Malcolm X, 19 Mayıs 1925’te ABD’nin Nebraska Eyaleti’ne bağlı Omaha şehrinde doğdu. Yedi çocuklu ailenin dördüncü çocuğu idi. Siyahların üstünlüğü düşüncesini, çocuk yaşlarında babasından aldı. Babasının faaliyetleri ırkçı Klu Klux Klan örgütünü rahatsız ediyordu ve ailesi, örgüt baskısı yüzünden, önce Milwaukee’ye, kısa bir süre sonra da Lansing’e taşındı. Aile, burada beyazların kurduğu Siyah Lejyon’u örgütünün yoğun tacizleriyle karşılaştı. Malcolm henüz 6 yaşında iken, babası şüpheli bir araba kazası sonucu öldü. 13 yaşında iken annesi sinir krizi geçirdi ve Kalamazoo Devlet Hastanesi’ne yatırıldı. Bunun üzerine aile dağıldı ve çocuklar farklı bakıcı ailelere verildiler. Malcolm, ilk ve ortaöğrenim döneminde başarılı bir öğrenci idi ve avukat olmak istiyordu. Lise yıllarında bir beyaz öğretmenin, avukatlığın siyahlara göre olmadığı ve marangoz olmasının daha doğru bir seçim olacağını söylemesi üzerine, okulu bıraktı. Birkaç bakıcı ailede kaldıktan sonra 18 yaşında iken Harlem’e göçtü. Burada uyuşturucu satıcılığı, kumar, haraççılık, hırsızlık vb. yasadışı işlere karıştı. Askerlik çağına gelince, yoklama heyetine silah çalıp adam öldürme isteği olduğunu söylediği için, askerlik hizmeti yapmaya zihnen elverişli olmadığına karar verildi. Malcolm 1945 yılında Boston’a geri döndü. Burada zengin beyazların evlerini soyan bir hırsızlık çetesine girdi. 1946 yılında çalıntı bir saatle yakalandı ve 10 yıl arası hapis cezası aldı. Aynı yılın Şubat ayında Charlestown Devlet Hapishanesi’ne gönderildi. Burada tanıştığı ve her zaman saygıyla andığı John Bembry adlı bir mahkûm ona okumayı sevdirdi. Artık hapishane kütüphanesinden çıkmıyor ve sürekli okuyordu. Hapishane yıllarında, İslam Ulusu adlı örgütle ilişki kurdu. Dine karşı düşünceleri değişmişti. 1948’te Elijah Muhammed’le bizzat yazışmaya başladı, ardından da örgüte üye oldu. 1950 yılında Malcolm Little olan ismini, Afrikalı atalarının kimse tarafından bilinmediğini simgelemek üzere Malcolm X olarak değiştirdi. 1952 yılında hapisten çıktıktan sonra, Chicago’da Elijah Muhammed’le görüştü ve Haziran 1953 yılında örgütün Detroit’teki Bir Numaralı Mabedi’nin başkan yardımcısı olarak atandı. Bir yıl sonra Boston’daki 11 Numaralı Mabedi kurdu. Mayıs 1954’te Harlem’deki 7 Numaralı Mabed’in başına getirildi. Acar kişiliği sayesinde bu mabedin üyelerinin sayısı hızla arttı.

1950 yılında Başkan Truman’a bir mektup yazarak Kore Savaşı’na karşı çıktı. Bunun üzerine FBI onunla ilgilenmeye başladı. 1955 yılında birçok eyalette örgütün şubelerini açtı ve örgüte her ay yüzlerce yeni üye kaydoldu. Bu durum popülaritesini hızla artırdı. 1958’te Betty X ile evlendi ve bu evlilikten 6 kızı oldu. Onu siyasi anlamda popüler kılan ilk olay ise, 1957 yılında, örgütün bir üyesinin polis nezaretinde dövülmesi üzerine gösterdiği tepki oldu. Polis karakolu önünde toplanan ve onun emirlerine harfiyen uyan yüzlerce kişinin tepkisi sonucu, yaralı şahıs hastaneye kaldırıldı ve tedavi gördü. Bu olayda siyahlar üzerindeki etkisini gören New York polisi onu takibe aldı. 1950’li yılların sonunda Malcolm’un ünü daha da arttı. Çeşitli olaylarla ilgili görüşleri, artık ana akım medya, radyo ve televizyon kanallarında sıklıkla yayınlıyordu. Eylül 1960’ta BM Genel Kurulu’na katılmak üzere gelen Fidel Castro ile yaptığı 2 saatlik özel görüşme sonunda Castro onu Küba’ya davet etti. Malcolm, Genel Kurul toplantılarına katılmak üzere gelen Cemal Abdünnasır, Ahmed Sekou Toure ve Kenneth Kaunda gibi Afrikalı liderlerle de görüşmeler yaptı. Ateşli konuşmaları ve ikna edici kişiliği sayesinde 1950’li yıllar ile 1960’lı yılların başlarında örgütün üye sayısı 1.200’lerden 75.000’lere kadar çıktı. Bunlar arasında dünyaca ünlü boksör Muhammed Ali de vardı. Malcolm, 1952-1964 arasında İslam Ulusu’nun sadık bir bağlısı olarak çalıştı. Örgütün, ırkçı görüşlerini samimi şekilde savunan Malcolm, siyahların şiddet kullanmasını da meşru görüyordu. Buna karşı çıkan Martin Luther gibi siyah liderleri, beyazların yardakçılığını yapmakla suçluyordu. 1 Aralık 1963’te Kennedy’e yapılan suikastı yorumlarken “ettiğini buldu” şeklinde bir ifade kullanması üzerine, İslam Ulusu, bu açıklamanın örgütü bağlamadığını ilan etti. Malcolm bu açıklamadan sonra sansüre uğradı ve 90 gün her hangi bir beyanda bulunması yasaklandı. Örgütün lideri Elijah Muhammed’in sekreterleri ile uygunsuz ilişkilerini eleştirmesi üzerine de örgütle arası iyice açıldı. 8 Mart 1964’te Malcolm örgütten ayrıldığını ve siyahların “siyasal bilincini artıracak” yeni bir örgüt kuracağını ilan etti.

Nisan 1964’te Hacc’a gitmeye karar verdi ve orada tam bir dönüşüm yaşadı. Burada “mavi gözlü beyazlardan siyah derili Afrikalılara varıncaya kadar” tüm renklerden Müslümanları görünce ırkçılık sorununun İslam ile aşılabileceği düşüncesine ulaştı. Mekke ziyaretinden sonra Afrika’ya geçti ve Mayıs ayı sonunda ABD’ye döndü. Temmuz’da tekrar Afrika’ya gitti ve Mısır, Etyopya, Tanzanya, Nijerya, Gana, Guinea, Sudan, Senegal, Liberya, Cezayir ve Fas’ı ziyaret etti. Nijerya’yı ziyaretinde Müslüman Öğrenciler Birliği, ona Omowale (“Eve Dönen Oğul”) ismini şeref nişanesi olarak verdi. (Malcolm, daha sonra bu ismi, kendisine verilen “en değerli şeref nişanesi” olarak nitelemiştir). Bu ziyaretinde, bütün önde gelen Afrikalı liderlerle görüşme imkânı buldu. Kasım 1964’te ABD’ye dönen Malcolm, Avrupa’dan gelen davet üzerine Fransa ve İngiltere’ye gitti. Burada yaptığı konuşmalarda, “özgürlük savunusunda aşırılığın suç olmadığı, adalet peşindeyken ılımlılığın erdem olmadığı” fikrini içeren konuşmalar yaptı. Bu konuşmalardan birinde ilgi o derece yoğundu ki, BBC televizyonu, bütün ülkede bu konuşmayı yayınladı. 5 Şubat 1965’te tekrar Avrupa’ya giden Malcolm, ayın ortalarında ABD’ye geri döndü. 1963 yılının Mart ayından itibaren Malcolm’e karşı açıkça cephe alan İslam Ulusu, onun öldürülebileceğine dair beyanlarda bulunuyordu. Malcolm, Haziran 1964’te iki kez telefonla ölüm tehdidi aldı. 14 Şubat 1965’te evi ateşe verildi, fakat o ve ailesi yara almadan kurtuldu. 21 Şubat 1965’te, Manhattan’daki Audubon Ballroom’da 400 kişilik dinleyici topluluğu önünde konuşma yaparken, silahlı kişilerce vuruldu. Malcolm, Columbia Presbytreian Hastanesi’ne kaldırıldıktan kısa süre sonra vefat etti.

İslami Hareket İçin Önemi

Malcolm X, tipik manada bir ‘hareket adamı’dır ve hak mücadelesi veren bütün toplumsal hareketlerin ilham kaynağı olmuştur. Ancak onun bir başka özelliği daha vardır ki, bizim için asıl önemli olan da budur: O, Amerika’daki siyahî Müslümanların düşünce ve pratiğinin ‘İslamileşmesi’ yönünde önemli katkıları olmuş bir öncüdür. Onun tavizsiz kişiliği, kararlı mücadelesi ve ömrünün sonunda hakikati bulmuş olması, siyahî Müslümanlar için önemli bir örneklik teşkil etmektedir. Tabiri caizse, Malcolm, Amerikalı siyahî Müslümanlar için bir ‘rol model’ olmuştur. Fakat özellikle de Hollywood film endüstrisi, 1980’li ve 1990’lı yıllarda onunla ilgili olarak başka bir ‘imaj’ oluşturmaya ve onu bir ‘insan hakları savunucusu’ olarak lanse etmeye çalışmıştır ki, bu onun yaşam hikâyesinin ve amaçlarının çarpıtılmasından başka bir şey değildir. Malcolm, haksızlıklara karşı çıkan ve bunu gücünün yettiğince düzeltmeye çalışan bir siyahî liderdir. O, bunu insani bir görev olarak ve bildiği yöntemle yapmaya çalışmıştır. İslami bilgisi derinlikli değildir ama bildiğinin samimi pratisyenidir. Bilgisi arttıkça ve sahihleştikçe, pratiği de o oranda düzelmektedir. Ve o şehadetinden önceki yılda yaşamış olduğu dönüşümle Amerika’daki Müslümanların sahih İslami değerlere uygun bir tercihi gündemleştirebileceklerini göstermiştir. O, bunun canlı tanıklığını yapmış ve Dar’ul-Beka’ya öylece gitmiştir. Dolayısıyla, Malcolm’un örnekliği, Amerika’daki siyahî Müslümanlar için büyük bir ‘fırsat’tır. Bu fırsatın gereğince değerlendirilip-değerlendirilmediği ayrı bir tartışma konusudur ama bu ‘örneklik’ artık Amerikalı Müslümanların önünde durmaktadır. Amerika kıtasındaki siyahîler, artık mücadelelerinin gerekçesini ayrımcılığa ve ırkçılığa dayandıramazlar. Zira bunun yanlışlığı, onun tanıklığında ispatlanmıştır. İslam Ulusu yahut başka örgütler hâlâ benzeri fikirleri savunabilirler ve kitleleri etrafına toplamaya devam edebilirler. Fakat bu, esasta bir şey değiştirmez. Hakk tebeyyün edince Batıla zail olmaktan başka yol kalmaz. Zira “akıllarını kullananlar” artık ‘yolu bulmuşlardır.’

Malcolm’un bir başka önemli özelliği de, ‘devr-i hayatımızın tipik vasfı’nı anlamamıza yarayan sembol isimlerden biri olmasıdır. Bizim yaşadığımız dönem, ‘uyanış’ (yahut ‘fetret’) dönemidir ve bu dönemlerde doğru ile yanlış birbirine karışmış bir halde bulunur. Yapılar, cemaatler, gruplar vardır ve bunlar, ‘yetkin’ olmayan düşüncelerle bir takım amaçları gerçekleştirmeye çalışırlar. Düşünen kafalar, bu yapıların içerisine girer ve kısa sürede çalışkanlıkları ve samimiyetleri ile sivrilirler. Ancak bir süre sonra, “devr-i hayatımızın tipik vasfı” kendini gösterir ve düşünen kafalar, bu yapıların eğriliklerine, yanlışlarına tahammül edemezler. Düzeltmeye çalışırlar, fakat genellikle de başarılı olamazlar. Onlar için tek çare, “hakka şahitlik ederek” bağlı bulundukları yapılardan ayrılmaktır. Bunu, kendilerinden fedakârlıkta bulunarak, sırf Hakkın hatrına yaparlar. Yirminci yüzyılda bunun örnekleri çoktur. Sembol isimlerden Kutub Müslüman Kardeşler’den, Şeriati geleneksel Şia düşüncesinden, Özkan Hizbu’t-Tahrir’den, Mevdudi geleneksel ulema çevrelerinden hep benzer gerekçelerle ayrılmıştır. Malcolm X de İslam Ulusu örgütünü aynı nedenle terk etmiştir. Peki, bu neyi göstermektedir? Kanımca devr-i hayatımızın iki özelliği olduğunu göstermektedir. İlki, düşünce düzeyimizin düşük olduğu (ve bu yüzden yapıların sorunlu olduğu), ikincisi ise bu olumsuzluklara rağmen içimizden ‘düşünen kafalar’ın çıkabildiğidir. Bizler ‘uyanış’ döneminde yüzyılların tortularını üzerimizden atmaya ve arınmaya çalışıyoruz ve bu zorlu bir süreçtir. Geleneğin etkisini kırmak ve yeni bir gelenek oluşturmak zordur. Birçok kavramın çağın sorunlarına çözüm içerecek şekilde izahı ve açımlanması gerekmektedir. Bu, yüksek düzeyli bilgiye ihtiyaç duyar. Bu da Kur’anî manada ‘alimler’imizin olmasını gerektirir ki, bütün bunlar beşeri süreçlerdir ve zaman alıcıdır. Ancak süreç bir biçimde ilerlemektedir ve ilim düzeyimiz yavaş da olsa yükselmektedir. Sembol isimlerin ‘ayrılıkları’ da bunun bir göstergesidir. Bu kişiler, düşünen kafalar olarak, çoklarının göremediği gerçekleri görebilmekte ve hakka şahitlik yapmak adına bağlı bulundukları yapılarından ayrılmaktadırlar. Bu bağlamda, bu ayrılıkları ‘rahmet’ olarak görmek gerekir. Çünkü her birinde bir ‘yanlış’a dikkat çekilmiş olmakta ve artlarından gelen Müslümanlara bir ‘çağrı’da bulunulmaktadır. Bu, basit ifadeyle: “bizim yaptığımız yanlışı siz yapmayın” çağrısıdır. Şahitliği yapanların samimiyeti ve üretkenliği de bu çağrının etkisini artırmaktadır. Bu nedenle Malcolm’un da dahil olduğu ‘sembol isimler’in ayrılıkları hep Ümmet’in hayrına olmuştur. Belki bağlı bulundukları yapılar bu ayrılıkları hoş karşılamamışlardır ama kitleler, bu şahitlikten ‘manevi’ olarak istifade etmiştir. Hakk tebeyyün ettikten sonra, yığınların hangi yolu tercih edecekleri ise onların işidir. Kitleler, hakk belli olduktan sonra yanlışı tercih ediyorlarsa, burada şahitlik yapanların bir mesuliyeti yoktur. Kanımca Malcolm X de, İslam Ulusu örgütünden ayrılırken böylesi bir şahitlik yapmıştır ve Amerikalı siyahî Müslümanlara güzel bir örneklik bırakmıştır. Nitekim Malcolm’den sonra, siyahî Müslümanlar arasında ‘ırkçı’ söylemin eski popülaritesini kaybettiğini görüyoruz. Bundan sonra Amerikalı siyahî Müslümanlara düşen, Malcolm’un bıraktığı yolda ilerlemeye devam ederek, çağrının sahihleştirilmesi sürecini hızlandırmak ve bütün Müslümanların kardeş olduğu çağrısını Amerika coğrafyasında daha gür bir şekilde haykırmaktır.

Malcolm X’i bütün dünya Müslümanları için önemli kılan bir diğer vasfı ise, çağdaş dönemde İslam’ın dönüştürücü gücünü gösteren örneklerden biri olmasıdır. O, tabiri caizse ‘bataklıkta’ yaşarken, kısa bir süre içerisinde ‘temizlenenlerden’ olabilmiştir. Bu, elbette ki onun hakikat arayışında samimi oluşuyla ilgili olduğu gibi, aynı zamanda, benzer durumda bulunan her kişi yahut toplumun da aynı süreci izleyebileceğini gösterir. Bugün dünya halkları, İslam çağrısına muhtaçtır ve bu halkların birçoğu, geçmişlerinde nice zulümler işlemişlerdir. Amerikalıların yerlilere ve siyahlara, Almanların Yahudilere, Stalin’in komünizme karşı olan her kavimden milyonlara yaptıkları herkesçe bilinmektedir. Bu noktada Malcolm X örnekliği bize şunu göstermektedir ki, bu gibi ‘büyük cürümler’ işleyenler için dahi doğru yolu bulmak imkansız değildir; yeter ki ‘hakka tabi olma’ hassasiyeti ve samimiyet olsun! Çünkü İslam, önyargısız hareket edildiğinde, her insanı ve toplumu bataklıktan kurtarıp yücelere eriştirecek güce sahiptir. İslam, Hakk’ı temsil eder ve hakikati arayan herkes ona ulaşabilir. Bu din, gücünü, bizzat bu vasfından alır. Kur’an En Büyük Gerçek’ten indirilen ‘gerçek söz’dür. Ve Hakk Teâlâ yolunda yürüyenlere ‘yollarını açar.’ Dolayısıyla, Hakk’a tabi olmak isteyen, nihayetinde yolu bulur. Bugün insanlığın büyük bir kısmı ‘yoldan çıkmış’ ise, bu kusur İslam’ın değil, yoldan çıkanlarındır. İslam’ın gerçekleri yalındır; ‘selim bir kalp’ ile İslam’a yönelen, velek ki bataklıkta bile olsa, sonunda hidayeti bulur. İşte Malcolm X, bu yüzden çağdaş dönemde İslam çağrısını kitlelere ulaştırmaya çalışan davetçilerin insanlığa örnek gösterebileceği bir ‘sembol’ şahsiyettir.

Not: Daha fazla bilgi için, Çağdaş Müslüman Düşünce/Sembol Şahsiyetler, Pınar Yayınları, 2015 adlı kitaba bakınız.