Müslüman Düşüncesi

Çağdaş Dönem - Sembol Şahsiyetler

HASAN EL-BENNA:
İLK ‘İSLAMİ HAREKET’İN KURUCUSU
(1906-1949)

Kısa Hayat Hikayesi

Hasan el-Benna 1906 yılında Mısır’ın kuzey kesiminde yer alan Nil Deltası’ndaki Mahmudiye kasabasında doğdu. İlk dini terbiyeyi, Afganî ve Abduh’un çıkardığı Urvetü'l Vüska dergisinin sıkı bir takipçisi olan babasından aldı. Sekiz yaşında Reşad Dini Bilgiler Okulu’na kaydoldu. Burada klasik İslami ilimler ve edebiyat öğrendi. Özellikle de hocası Muhammed Zehran’ın etkisiyle, hadis alanına özel ilgi gösterdi. Mezun olduktan sonra hafızlığını tamamladı. Ortaokul 3. sınıfta iken, matematik öğretmeninin önerisi üzerine, bazı arkadaşlarıyla birlikte “Ahlak ve Edeb Cemiyeti”ni kurdu. Bu cemiyet, çocuklar arasında kötü davranışlarda bulunanlarla arkadaşlık kurmayı yasaklıyor yahut onlara küçük maddi cezalar kesiyor, toplanan paraları da hayır işlerine harcıyordu. Benna ilk teşkilatçılık deneyimini bu cemiyette yaşadı. Ardından, o ve arkadaşları çevrelerinde gördükleri yanlış davranışları düzeltmek için “Haramların İşlenmesini Önleme Cemiyeti”ni kurdular. Cemiyet faaliyeti, hatalı davranışlarda bulunanlara uyarı mektupları göndermekten ibaretti. Bu durum uyarıya maruz kalan bazılarını rahatsız etse de, yaşlarının küçük olmasından dolayı çalışmalarına engel olunmadı. 13 yaşındayken, İngiliz sömürüsü ve işbirlikçilerine karşı milliyetçi lider Sa’d Zağlul tarafından başlatılan isyana destek verdi ve yapılan gösterilere katıldı. On altı yaşında Mahmudiye’den ayrıldı. Babası onun Ezher’de okumasını istemesine rağmen, o, 17 yaşındayken, Kahire’de dini ve toplumsal konularda geleneksel eğitim veren (Reşid Rıza’yı da kadrosunda barındıran) Darü’l-Ulum adlı öğretmen okuluna kaydoldu. Bu dönemde Benna, siyasi gelişmelerle ilgilenmeye başladı. O, Halifeliğin ilgasından, Mısır gençliği üzerinde giderek daha etkili olan Batılı düşüncelerden, Hıristiyan misyonerlerin faaliyetlerinden ve Ezher ulemasının olan-bitene karşı pasif tutumundan rahatsızlık duyuyor ve bir şeyler yapılması gerektiğine inanıyordu. Fiili mücadele verecek bir örgütün kurulması fikrine bu dönemde ulaştı. Yine bu dönemde Kahire’de İngiliz sömürgecilerin Mısır’a verdikleri zararı bizzat gözlemleme imkanı da buldu O yıllarda Muhammed Abduh ve Reşid Rıza’nın eserlerini okuyarak ıslahatçı ekolün fikirlerini özümsedi. 1927’de Darü’l-Ulum’dan mezun olduktan sonra, İngiliz işgali altındaki İsmailiye’de bir ilkokula ataması yapıldı. Benna, öğretmenlik yıllarında bir yandan Kahire’deki Müslüman gençliğin dergisi el-Fetih’e yazılar yazdı, bir yandan da Reşid Rıza’nın Menar dergisiyle ilişkisini sürdürdü. 1928 yılında aynı düşünceleri paylaşan 6 arkadaşıyla birlikte Müslüman Kardeşler örgütünü kurdu. Örgüt faaliyetlerine kahvehanelerde konuşmalar yaparak başladı. Zamanla bu konuşmalara ilgi arttı ve örgüt kısa sürede büyüdü. Benna’nın 1932 yılında Kahire’ye yerleşmesiyle örgütün genel merkezi de Kahire’ye taşındı. Burada evlerde ve camilerde konferanslar verildi. Müslüman Kardeşler, başlangıçta siyasal bir yapı mahiyetinde değildi. Eleştirileri daha çok toplumdaki İslam dışı unsurların düzeltilmesine yönelikti. Örgüt, siyasal gelişmelerin de etkisiyle bir süre sonra politize olma emareleri gösterince devletin ilgili birimlerince yakın takibe alındı. 1936 yılında Balfour Antlaşması’na yönelik ilk siyasi eleştirisinin ardından, Benna, 1941’de Demenhur’da İngilizlerin Mısır politikasını açıkça kınayan bir konuşma yaptı ve tutuklandı. Cezaevinden çıktıktan sonra hükümet, İhvan’a yönelik baskıyı daha da artırdı. Yayın organlarında örgütün adından bahsedilmesi bile yasaklandı. Benna’nın İkinci Dünya Savaşı yılları boyunca kurulan Alman ve İngiliz yanlısı hükümetlerle arası genel olarak iyi değildi. Müslüman Kardeşler, seçimlere katılarak ülke siyasetinde etkili olmaya çalıştıysa da, bunlar hep sonuçsuz kaldı. 1946 yılında Sıtkı Paşa hükümeti ile örgüt arasında başlayan gerilim, hükümetin baskı politikası nedeniyle iyice tırmanmaya başladı. Benna, Kral’a ve Sıdkı Paşa’ya ayrı ayrı mektuplar göndererek, gelişmeler konusunda uyarılarda bulunup, İngilizlerle her türlü ilişkinin kesilmesini ve işgalcilere karşı sosyal, ekonomik ve kültürel boykot ilan edilmesini istedi. Bu istekleri resmî olarak kabul edilmeyince Müslüman Kardeşler hareketi, İngilizlere boykot ilan etti ve bir süre sonra sokak gösterileri başladı. Bunun üzerine hükümet, üniversiteleri kapatarak, Benna yanlısı birçok genci tutukladı. Fakat iç huzursuzluğun artması üzerine hükümet istifa etti. Kral yeni hükümeti kurması için İngiliz yanlısı Nukraşi Paşa’ya görev verdi. Bir süre sonra ortam biraz duruldu. Ancak Benna’nın İngiliz sömürüsüne ve yönetime karşı eleştirel tutumunu sürdürmesi üzerine Kardeşler hareketi aleyhine El-Ehram ve El-Mektem gibi etkili yayın organlarında kampanya başlatıldı. Bunun üzerine ülkede olaylar çıktı. Mahkeme İhvan’ı suçlayacak bir delil bulamasa da, örgüt Nukraşi Paşa hükümeti tarafından yasa dışı ilan edildi ve birçok üyesi hapse atıldı. 3 hafta geçmeden Nukraşi Paşa, düzenlenen bir suikast sonucunda hayatını kaybetti. Ortam iyice gerildi. Suikasttan Müslüman Kardeşler’i sorumlu tutan krallık rejimi, İngilizlerin desteğini alarak örgüte karşı harekete geçti. Önce Hasan El-Benna’nın silah taşıma ruhsatı elinden alındı, daha sonra da koruması tutuklandı. Benna, Ramses caddesindeki bürosundan ayrıldığı sırada uğradığı suikast sonucu 12 Şubat 1949’da hayatını kaybetti.

İlk ‘İslami Hareket’in Kurucusu

Hasan el-Benna, Müslüman Kardeşler örgütünü, Müslüman dünyasının kültürel ve siyasal açıdan çöküş dönemini yaşadığı bir vasatta kurmuştur. Bu dönemde, Müslüman dünyası büyük ölçüde sömürgecilerin denetimi altındadır. Osmanlı devleti yıkılmış ve Hilafet ilga olunmuştur. Mısır ise, 1922 yılında bağımsızlığını ilan etmesine rağmen, hâlâ İngiltere’nin nüfuz alanı içerisindedir. Bu, İslam diyarında yeni bir ‘durum’a işaret etmektedir. Müslüman dünyası, tarihinde ilk kez bir nevi Mekke Şartları’na geri dönüş halini yaşamaktadır. (Medine’de 622 yılında kurulan devletten Hilafet’in ilga edildiği 1924 yılına kadar Müslüman dünyası hiçbir zaman Halifesiz kalmamıştır). Bu durumda yapılacak şey, siyasal iktidarı yeniden ele geçirmek için çalışmaktan ibarettir ve bu çalışma mahiyet itibarıyla Peygamberimizin Mekke’de yürütmüş olduğu ‘davet’ faaliyetinin bir benzeri olacaktır. Bu açıdan bakıldığında, Müslüman Kardeşler hareketi, İslam’ın hükümran olmadığı topraklarda İslam’ı yeniden hakim kılmak amacıyla kurulmuş ‘ilk İslami Hareket’ olarak görülebilir. (Bu tabirin modern çağ öncesi Müslüman terminolojisinde bulunmayışı da bunu teyit eder; zira daha önce böylesi bir toplumsal altyapı yoktur). Osmanlı Devleti’nin yıkıldığı tarihe kadar, Müslüman dünyasının (iyi-kötü) ‘Müslüman’ yöneticileri vardır ve Şeriat (uygulamadaki sorunlara rağmen) ‘meşru’ hukuk kabul edilmektedir. Fakat 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Müslüman dünyasında etkili olan batılı düşünceler neticesinde, diyar-ı İslam’da Şeriat’ı meşru hukuk olarak kabul etmeyen yerli ideolojik gruplar türemiş ve zaman içerisinde bunlar İslam dünyasında siyasal iktidarı ele geçirmişlerdir. Katı laiklik uygulaması sınırlı kalmış olmakla birlikte, bu dönemde dinin siyasal ve hukuksal alanda belirleyici bir etkisi kalmamıştır. İşte bu yüzden, Müslüman Kardeşler Hareketi’nin kurulduğu dönemdeki toplumsal/siyasal şartlar, Mekke dönemi şartlarına benzemektedir. Bu dönemde Müslümanlar Mekke toplumu içerisinde ‘organize bir grup’ olarak davet çalışması yürütmekte ve güç kazanmaya çalışmaktadırlar. Siyasal erk ise müşriklerinin elindedir ve Müslümanlar baskı görmektedir. Yirminci yüzyılın başlarında Müslüman dünyasındaki genel durum da buna benzemektedir. Müslüman toplumlar çökmüş, Müslüman devletler ya sömürgeleşmiş ya da modern zihniyetli elitlerin eline geçmiştir. Bu şartlar altında kurulan bir örgüt, tabiatıyla ‘muhalif’ karakterli olacaktır. Bu döneme kadar, Müslümanların kurulu yapılara ilişkin tavrı ya desteklemek ya da ıslah etmek şeklinde tezahür etmişken, artık yeni dönemde toplumsal tavrı ‘yeniden inşa’ amacı belirlemek durumundadır. Aslında bu, çağdaş dönemde İslam’ı hükümran etmek amacıyla kurulan bütün hareketlerin tipik vasfıdır (Örneğin, Mevdudi’nin kurduğu bir diğer büyük örgüt olan Cemaat-i İslami de, esas itibarıyla ‘yeniden inşa’yı amaçlayan ‘muhalif’ karakterli bir harekettir). Burada bir ‘yabancılaşma’ durumu söz konusudur. Daha önce kurulu yapılar ile aralarında bir ‘meşruiyet’ sorunu bulunmayan Müslümanlar, artık yeni (Batıcı) yapılar içerisinde kendilerini ‘yabancı’ hissetmektedirler. Böylesi bir vasatta yapılacak şey, İslam’ı hakim kılmak için örgütlü bir mücadele vermektir. İşte Benna’nın kurduğu Müslüman Kardeşler Hareketi, bu vasfı itibarıyla, İslam dünyasında çağdaş dönemde kurulmuş ilk ‘muhalif’ toplumsal hareket olarak görülebilir.

Çağdaş Müslüman Düşüncedeki Yeri

Hasan el-Benna, kuşkusuz, düşünceleri ve fiili mücadelesi ile Çağdaş Müslüman Düşünce içerisinde önemli yeri olan bir kişiliktir. Onu genel düşünce yapısı itibarıyla bir ‘İslamcı’ olarak tanımlamak mümkündür. Zira İslam’ın bir hayat nizamı olduğuna inanmakta, Müslüman dünyasının içine düştüğü zillet halinden kurtulmak için Müslüman Birliği’nin tesisini istemekte ve bu noktada ‘ıslah’ çabasının önemli olduğuna inanmaktadır. Onun bu noktadaki düşünceleri genel anlamda Afgani ve Abduh’unkilerle ile örtüşür; ancak onu seleflerinden ayıran, ıslah sürecinde takip edilecek yöntem ile ilgili düşüncesidir. Ve bu, onu Çağdaş Müslüman Düşünce içerisinde asıl ‘biricik’ yapan husustur. O, ıslahın pratik bir mücadele ile gerçekleşeceğine inanmaktadır ve bu yüzden, tarihimizdeki ‘ilk İslami Hareket’ olan Müslüman Kardeşler’i kurmuştur. Müslüman Kardeşler, birçok açıdan, özellikle de örgütlenme tarzı bakımından, kendinden sonraki yapılanmaları etkilemiştir (Hilafet’in ilgasından sonra Müslüman dünyasında benzer toplumsal şartlar hakim olduğu için, bu şartlar altında benzer hareketlerin ortaya çıkması doğal karşılanmalıdır). Ancak burada dikkat edilmesi gereken şey, İhvan’ın Çağdaş Müslüman Düşünce’nin ‘ilk evre’sinde kurulan bir örgüt olarak bu evrenin ‘zaafları’ ile malul olduğu hususudur. Bu, gereksel düşünsel açıdan (‘milliyetçilik’ kavramı örneğinde görüldüğü gibi), gerekse örgütlenme pratiği açısından böyledir. Müslüman Kardeşler örgütünün, amblem, yemin, tüzük, program, aidat, hiyerarşik yapılanma gibi noktalarda modern örgütlenme biçimlerinden etkilendiği açıktır. Bu kısmen mazur görülebilir; zira örgütlenme tarzı dönemin öncelikli meselesi olarak algılanmamıştır. Dönemin öncelikleri, dinin savunulması ve pozitivizme karşı verilen mücadele, vs.dir. Bu yöndeki eleştiri, daha sonraki tecrübelerle birlikte gelmiştir. Örneğin Abdülvehhab el-Efendi, bu tarz örgütlenmeyi eleştirmiş ve Cemaat-i İslami’yi kuran Mevdudi’yi ‘bolşevik’ bir teşkilat kurmakla suçlamıştır. Yine İran Devrimi’nden sonra, Kelim Sıddıki, Müslüman Kardeşler ve Cemaat-i İslami’nin örgütlenme yapısını ‘kadro hareketi’ olarak nitelemiş ve bu tür bir yapılanma ile bir İslamî Devrim’in gerçekleştirilemeyeceğini ileri sürmüştür. Müslüman Kardeşler’in örgütlenme yapısına ilişkin bu eleştirilerin aşırılıkları olmakla birlikte, haklı olduğu yönler de vardır. Nitekim İhvan’ın ‘hiyerarşik’ yapılanması, tipik manada ‘modern’ bir tarzdır ve İslami açıdan sorgulanmayı hak etmektedir. Zira ‘hiyerarşik’ yapıların ‘formel’ karakteri, dinin ahlak ilkelerinin hayata geçirilmesi noktasında bazı sıkıntılar doğurabilir. Malum olduğu üzere, Asr-ı Saadet’te toplumun en alt katmanındaki bir kişi dahi, Peygamber (SAV) ile doğrudan konuşabilmekte ve fikirlerini açıkça söyleyebilmektedir. Hacimsel gelişmenin büyük boyutlara ulaştığı modern toplumlarda ‘temsil’ kurumunun bazı açılardan kaçınılmazlığı savunulabilir, ancak, Peygamberimizin uygulamalarına bakıldığında genel yapının ‘informel’ örgütlenme tarzına daha çok uyduğu da açıktır. Hangi örgütlenme tarzının tercih edilmesi gerektiği hususu, İslami hareketlerin toplumsal ve siyasal amaçlarına ulaşmaları noktasında önemli bir tartışma konusudur. Benna’nın kurduğu ilk İslami Hareket’in sadece ‘düşünsel’ değil ‘fiili’ pratiğinin de bu açıdan yeniden değerlendirilmesi, kanımca, Çağdaş Müslüman Düşünce’nin ‘yetkinleşmesi’ bakımından önem arz etmektedir.

Not: Daha fazla bilgi için, Çağdaş Müslüman Düşünce/Sembol Şahsiyetler, Pınar Yayınları, 2015 adlı kitaba bakınız.